26.09.2007

Diaspora Şimşekleri

Diaspora Şimşekleri

Bu satırlardaki sureti de hikayenin aslında olduğu gibi "uzaktalık" ile başlayacak, uzaktalık ile devam edecek fakat mümkün mertebe yaklaşabilme çabaları ve günün birinde bir olma hayalleri taşıyacak bolca. Ataerkil işleyişin Çukurova Deltası'nda yaşayan bir aile üzerindeki etkileri ve bu etkilerin sistemli ilerleyişi sonucunda kağıtla buluşmakta şu an kalemimden çıkan harfler. Şimdi bu eveleme-geveleme faslına açıklık getirmeye çalışalım;
Hikayemiz Demirspor altyapısında antrenmanlara çıkan bir gencin A takıma yükselme ihtimalinin sergilediği performansla paralel olarak yükselmesinden sonra babasından işittiği "oğlum sen bilirsin ama futboldan adam olunsaydı Recep Adanır adam olurdu" telkini ile başlıyor. Hikayedeki "uzaktalığın" da başlangıç noktası tam bu cümle. Verilen Recep Adanır örneği ile Demirspor futbol takımı bir oyuncu kaybederken Marmara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi üzerindeki beyaz önlüğün içinde her zaman mavi-lacivert forma bulunduracak olan bir talebe kazanıyor.
Futbol topunun peşinden onca insanın neden koştuğunu kavrayabilecek zeka seviyesine ulaşmış çocukların genelinde olduğu gibi benim de taraftar profilimi oluşturma sürecindeki ana model, işte beyaz gömlek altındaki mavi-lacivert formayı geçen yıllara rağmen hala çıkarmamış olan bu adamdır. Futbolculuk hayalleri ile arasına otobüsle yarım günden fazla süren bir yol mesafesi girmiş ve benim doğduğum tarihe kadar bu mesafelerin evrilmesiyle bünyesinde bir miktar pişmanlık da barındırmakta olan Demirsporlu babam.
Bu bağlılığın bana sirayet etmesine neden olmuş; gözümde diğer tüm takımlardan farklı olarak Adana Demirspor kulübünün yanına "babamdan dolayı" ibaresini kondurmamı sağlamış, bu nedenle camia ile olan duygusal yakınlığımın kendiliğinden gelişmesine neden olmuş, fakat memuriyeti nedeniyle İzmir'e gelerek zamanında yaşadığı uzaktalık hissini bana da yaşatmış insan.
Geçen satırlarda belirtmiş olduğum gibi, şahsımın taraftar profili de kendine model olan uzaktan sevme mecburiyetini matah bir şeymiş gibi benimsemiş. Ve taraftarı olduğun tarafı severken de baba figürü ile kulübü birbirinden ayrı tutmamış.
Kolay şey değildir, kilometrelerce öteden bir taraf düşleyip, işte ben de o taraftayım demek. Kendinizi dahil hissettiğiniz tarafın ne tarafta olduğunu bile zar zor bulursunuz çok uzaktaki bir şehirde. Kıbleye döner gibi oraya dönmek istersiniz zaman zaman, fakat coğrafi hesaplamaların doğru, yön bilgisinin kuvvetli olması şarttır bu durumda. Örnekten de anlaşılabileceği gibi, karşınızdakilerin akli dengenizi sorgulamalarına neden olabilecek işler yaptırabilir uzaktan taraf olmak. Üstelik bu örnekteki, yapılan mantıksız yahut az mantıklı işlerin sadece biridir.
Kentin duvarlarına yazdığınız yazılar da bu işlerin bir örneği olarak görülebilir. Özlem arttıkça içinizdeki efendi yanınıza söz geçiremez olabilirsiniz ve bu durumda kendinizi gecenin bir yarısında elinizde bir speyle sokaklarda bulmanız imkan dahilindedir. Vandallığa girmesin, öyle algılanmasın diye mümkün mertebe güzel güzel yazmaya çalışırsınız. Sizin için asla görüntü kirliliği olamaz tuttuğunuz takım hakkında yazılmış herhangi bir duvar yazısı, fakat bir İzmirli bunu sizin gözünüzden görmeyecektir. Onların gözlerini tırmalamaması için muntazaman yazmaya çalışırsınız fakat bu kendinizi inandırmaya çabalamaktır sadece. Demirspor yazarsınız önce bir duvara, ama "ulan ya Adana olduğunu anlamazlarsa" endişesi baş gösterir ve önüne Adana'yı da eklersiniz. Artık önünden her geçişinizde kendinizi daha iyi hissedebileceğiniz bir duvarınız olmuştur. Artık içinizde yaşattığınız aidiyetinize İzmir kentinin bir duvarını daha ortak etmişsinizdir. Kentin diğer sakinlerinin de sizin gibi düşüneceklerine inandırmaya çalışırsınız kendinizi. Yazıyı gören kişilerin size yöneltmeleri kuvvetle muhtemel olan küfürleri aklınıza getirmemek için. Belki Adana'da olsanız yapmayacağınız ikinci şeydir bu, çünkü oradayken tüm duvarlar sizindir. Ama siz Adana'da değilsinizdir, uzun süre de orada olamayacaksınızdır ve zaten bu işi çoktan yapmışsınızdır.
Asıl önemlisi stat atmosferine olan özlemdir gurbet ellerde iken. Adana 5 Ocak Stadı'nda (tercihen kapalı b üstte) o vefakar taraftarların arasında Demirspor'u izlemek, daha doğrusu destek vermek uğruna maçı izleyememek, şuranızda bir yaradır daima. Hiçbir maçta orada olamazsınız, tarafınızın taraftarlığını paylaştığınız herkes o anda o çatı altında ritme eşlik etmekle meşgul iken sizin İzmir'de konu ile hiç ilgisi olmayan meşguliyetleriniz vardır. Belirli aralıklarla statta konuşlanmış olan eşe dosta bağlanırsınız telefonla ve işte o an 5 Ocak'ta yankılanan davul seslerini duymuş olmanız size "davulun sesi uzaktan kulağa hoş gelir" sözünün doğruluğunu sorgulatır ciddi anlamda. Vurulan her tokmakla gözünüzde o stattaki farklı bir anınız canlanır.
O atmosfere duyduğunuz bu eşsiz özlemin bir nedeni de, atmosferi yaratan kitlenin Adana şehrinde sahip olduğu konumdan ileri gelir. Kitleden kastınız büyük anlamda Adana Demirspor Taraftarlar Derneği bünyesindeki Şimşekler Grubu'dur ve siz de Demirspor ile ilgilenmeye başlamanızın ilk gününden itibaren o grubun çekim alanına girmişsinizdir.
Şimşekler Grubu, kentteki bir tepki mekanizmasıdır adeta. Sevgi, saygı, bağlılık ilkeleri, grup içindeki her bireye hak ettiği değerin verilmesi sayesinde oluşturulmuş olan bütünlük, verilen tepkilerin seslerinin daha tok olması anlamına gelir. Yerel yönetimlere, adaletsiz uygulamalara karşı düzenlenen protesto yürüyüşleri, sahipsizliğe tepki vermek adına yapılan açlık grevleri, şehir halkına unutulmakta olan mahalli kimliklerini yeniden kazandırmak için girişilen çabalar, ortak değerimiz Adana Demirspor’umuz için tepilen yollar gidilen deplasmanlar, verilen uğraşlar, derneğin mevcudiyetinden rahatsızlık duyanlara rağmen ayakların üzerinde her geçen gün daha sağlam durma çabaları, geride kalmış yıllardaki yaşanmışlıklardır hep. “Vardık, Varız, Varolacağız” pankartı, hem cümlenin taşıdığı anlamla, hem de el emeği ile yapılmış olması nedeniyle Taraftarlar Derneği’nin verdiği mücadelenin pankartıdır bir anlamda. Meseleyi “her haftasonu bir tribün çatısı altında toplanmış bir grup insan” formuna sokmaya çalışıp, yapılan onca şeyin aslında ne kadar büyük bir toplumsal etkileşim olduğunu, bu etkileşimin doğru amaçlara yöneltildiğinde taşıyabileceği muazzam potansiyeli göz ardı etmek isteyen zihniyetin değer gördüğü Türkiye’de kolay işler değildir bir kentin nabzını tribünlerden tutabilmek.
Kentin dinamiklerini ateşlemekteki bu güç Şimşekler Grubu’nda yaratılmış duyarlılıktan ileri gelmektedir ve yine aynı duyarlılık, Türkiye’deki apolitik olarak nitelendirilen (kanaatimce apolitik yapı oluşturmak da mevcut sistemin devamını amaçlayan ve temelde politik olan bir tavırdır) tribünler arasından 5 Ocak Kapalı B Üst tribünün biraz daha politik bir tribün olarak sivrilmesine, dışarıdan bakanların öyle algılamasına sebep olmuştur. Yılmaz Güney’i konu alan bir yazıda okumuş olduğum “Adana Sosyalizmi” tabiri tam olarak Demirspor tribünlerinin yaşadığı bu sivrilmeyi açıklar kanaatindeyim. O yazıda belirtildiği gibi; Adana kentinin kültürel altyapısını oluşturan olgulardan olan “külhanbeyi tavrı” Adana Sosyalizmi kavramının içinde kendine yer bulurken, Sosyalist teorilerle olan ilişkiler aslında gevşektir, zayıftır. Mübalağalı bir örnekle; Das Kapital’i Marx’tan çok Yılmaz Güney’in yazmış olması muhetemeldir Adana’da. 6.filo günlerinde Adanalı öğrencilerin “Go Homeun ulan” sloganı attıkları rivayetinde de olduğu gibi.
Elbette o insanları Demirspor tribününde birleştiren şey, belli bir siyasi görüşe sahip olmaları değil, Demirsporlu olmalarıdır, ki bir tribün dolusu adamın ortak siyasi görüşte buluşmaları takdir edersiniz ki oldukça düşük bir ihtimaldir. Fakat içinde siyasal yelpazeden her türlü rengi barındırmasına rağmen tribünlerindeki sözünü ettiğimiz bu eğilimleri, bu sivrilmesi ile Demirspor, ağırlıklı olarak kurulduğu ilk günlerdeki demiryolu işçilerinden oluşan yandaş yapısından izler taşır hala.
Ve siz bu izleri takip etmekten ya da bir yerde şekillendiricilerinden biri olmaktan gurur duyar, keyif alırsınız.
Sonra bir gün daha önce hiç denemediğiniz bir uğraşın tam orta yerinde bulursunuz kendinizi. Adına da anavarza.zine koyarsınız uğraşınızın. Fanzin çıkarma kararı almışsınızdır artık ve bunu layığı ile yerine getirmekle yükümlü kılmışsınızdır kendinizi otomatik olarak. Bir ilk olacaktır bu Demirspor tribünlerinde. Aslında dağarcığında en fazla söz biriktirmiş tribünlerin başında gelir tribününüz, fakat bugüne kadar farklı yollar denenmiştir söz söyleme hakkını kullanmak adına. Denenmemişi denemenin heyecanını ve sorumluluğunu yaşamak İzmir'de bile arayıp bulmuştur sizi. Zorlu bir uğraştır bu gerçekten. Önce o sayfalarda yer vermeye layık bulabileceğiniz yazılar yazarsınız. Bu yeterli değildir, sizin gibi yazmaya yatkın arkadaşlarınızın desteği hayati önem taşır, onların yazılarını da alırsınız. Zaman zaman yazı dilenirsiniz hatta. Metinler tamam olduktan sonra önce sayfa tasarımları meselesi, ardından fotokopi makinesiyle yakın ilişkiler kurma safhası gelir. Maliyeti en ucuza getirmek demek, daha fazla fanzin basabilme ihtimali demek olduğundan, nüfus cüzdanı fotokopisi çektirir gibi ilk gördüğünüz fotokopiciye de giremezsiniz. Ama en ucuza fotokopi çekene de, en pahalıya fotokopi çekene de girseniz, kaçamayacağınız yegane soru "abi şimdi bu bastıklarımız ne işe yarayacak?" sorusudur, ki defalarca sorulan bu soruları cevaplamak için kendinizi otomatiğe almak istersiniz. Fotokopi işleminin ardından tüm sayfalar elinize geçer, bunları tanzim edip zımbalamak gibi bir başka yorucu işin içinde bulursunuz kendinizi. Bunlar da bitince elinizde yüzlerce fanzinle dağıtım derdine düşersiniz. İzmir ve Adana tamamdır ama diğer şehirler için aracı kullanmak gerekir ve bu aracılar eli öpülesi insanlardır, sizin farklı şehirlerdeki eliniz kolunuz olurlar. Fanzin kabul eden kitabevleri ile bağlantı kurup rafları anavarza ile donatırlar. Bu yayını Adana dışındaki şehirlere de mümkün olduğunca gönderme isteğinin altında yatan espri aslında sizin de hissetmekte olduğunuz açlığın farklı şehirlerdeki Demirsporlu bedenlerde hafifletilmesini sağlamaktan ileri gelir. Çünkü ulusal basın-yayın kuruluşlarının hiçbiri o açlığın bastırılmasına katkıda bulunmaz. Şehir dışında yaşayan bir Demirsporlunun arşivi olsa olsa, gazetelerin genelde okunmayan sayfalarının alt köşelerinden kesilmiş 3-5 satırlık birkaç gazete küpüründen ibaret olacaktır. Tecrübelerinizle çok iyi sabitlemiş olduğunuz bu bilgiyi yıkacak olan an, kitabevinde anavarza ile karşılaşan bir özlemdaşınızın suratındaki şaşkınlık ve tebessüm anı olacaktır.
Şehir dışındalığın bir diğer sonucu da takımınızın mücadele edeceği ligde ve gruptaki deplasmanlardan, bulunduğunuz şehire en yakın olanlarını hesap etme içgüdüsüdür. Kendimden örnekle; İzmir'de bulunduğum süre zarfı içerisinde hiç hatırlamam ki Demirspor'un mücadele edeceği ligin fikstürünün çekildiği günleri İzmir ve diğer iller arası mesafe hesaplaması yapmadan geçirmiş olayım. Fikstür incelemesi ve bununla beraber ince hesaplara girişilmesi tribünde bir kere olsun üçlü çekmiş olan (üçlü tribün jargonunun temel taşlarındandır) herkesin kendisini yaparken bulduğu sezon öncesi ritüellerinden biridir, ve bu, gurbette olup sınırlı sayıda maça gidebilecek kişiler için hayati önem taşır. 2005-2006 sezonu bu açıdan İzmir'de yaşayan Demirsporlular için altn sezondu adeta. Çünkü Demirspor'un mücadele verdiği grupta profesyonel bir futbol müsabakasına çıkabilmek için gerekli koşulları yerine getirebilen 8 rakipten 7'si Ege Bölgesi takımıydı ve her takımla 4'er maç yapıldı. Hal öyle olunca da Ege Bölgesi'nde "senden uzakta hep birşeyler eksik" düşüncesini benimsemiş Demirsporlu sirkülasyonu yaşandı. Bu maçlara giderken mümkün olduğu kadar fazla insanın kanına girebilmek temel kuraldır ve ilk etapta bunu uygulamaya çalışırsınız. Çünkü herhangi bir deplasmana gitmeye istekli olan yahut çok gönüllü olmamasına rağmen ikna edilen kişilerin çokluğu gidiş şeklini etkileyecek ana unsurdur. Herkes sizin kadar istekli olmayabilir, herkes önceliği sizin için birçok şeyden önce gelmekte olana vermeyebilir. Bu noktada ikna yeteneğiniz devreye girer, başarılı olur da fazlaca kişiyi ikna edebilirseniz sizi maça götürecek deplasman otobüsünün ayarlanması için engeliniz kalmamış demektir. Aksi takdirde farklı amaçlarla seyahat eden 5-10 kişi olarak bir seyahat firmasından biletlerinizi alırsınız. Bu durum beraberinde bir miktar tatmin eksikliğini getirir. İçinde bulunduğunuz araçtaki her yolcunun kafasında ayrı bir planın barındığını biliyor olmak maç öncesi motivasyonu olumsuz etkiler, araç içinde istenen havanın oluşturulabilmesi o koşullarda zaten imkansızdır. Yine de göreviniz kıyıda köşede de olsa gidilebilecek yerlere gitmek, ellerinizin emeğine gözünüzün nurunu katarak hazırladığınız mavi-lacivertli pankartlarınızın oralarda dalgalanmasını sağlamaktır. Takım ile beraber bir gün geçirip futbolcular ve idareciler ile beraber olmak, takım otobüsüne binip otobüsle Adana'dan gelmiş olan havadan bir nefes çekmek de kârınızdır. Daha önce iki tanesini belirtmiş olduğum, Adana'da olsanız yapmayacağınız şeylerin bir üçüncüsü de bu hava çekme işlemidir.
O gün tamamen size ayrılmış bir gündür çünkü o gün boyunca muhatap olduğunuz insanlar mavi-laciverte olan tutkuyu en az sizin taşıdığınız kadar taşımaktadır. İzmir'deyken üç İstanbul takımına odaklanmış futbol sohbetlerinden uzak kalırsınız ve hatta futbol ile ilgilenmediğiniz bile düşünülebilir fakat o gün gündem maddeniz sadece futboldur ve üstelik alt başlık da tamamen sizin hakim olduğunuz bir kulüptür. İzmir'deyken kendinize sakladığınız futbol yorumlarınız ışığı görmüştür işte.
Zaten gurbette olan birine, Demirspor için deplasman olan çevre illerdeki herhangi bir maça gitmek, yani deplasmandan deplasman yapmak güzellikleri kadar gariplikleri de beraberinde getirir. Deplasmanlar daha çok bağırılan fakat daha az işitilen yerlerdir. Yanınızdaki Adana'dan gelmiş olan arkadaşlarınız senenin büyük bölümünde "net duyulan" taraftar konumundadırlar fakat sizin "net duyulan taraftar" olma oranınız çok daha düşüktür. Hep deplasmandaki adamsınızdır siz. Gırtlağınız patlar, büyük efor sarfedersiniz fakat rakip takım taraftarları sayıca üstün olduğundan sizin kadar performansları olmasa bile sizi bastırabilirler. Bu durumun acısını ilk fırsatta 5 Ocak'ta çıkaracağınız düşüncesi kafanızdadır hep. Derken maç biter, ev sahibi taraftarlar tribünleri boşaltana dek size ayrılmış olan tribünde dostlarınızla son sohbetlerinizi layıkıyla yapabilme çabasına girersiniz. Çıkış turnikelerine dayandığınızda ise maçtan galip ayrılıyor bile olsanız bir hüzün vardır içinizde. Çünkü artık bundan sonrası ayrılık faslıdır, vakit çok geçtir. Şimdiye kadar hep bir arada olan topluluk farklı otobüslerle farklı yerlere doğru yol alacaktır artık. Keşke İzmir'e gidende değil de Adana'ya giden otobüste olsam düşüncesi İzmir'e giden otobüstekilerin ortak kullanımına açılmıştır. Az önce tribünde sıkılı yumruklarla ritme eşlik eden elleriniz şimdi bir sağa bir sola sallanır pozisyonda yolcu uğurlamaktadır. Otobüslerin sizi selamlayan kornaları dostlarınızın ardından kulağınızda kalan son ses olarak yer eder. Demirspor logosunun ön tarafa gelmesine dikkat ederek atkınızı boynunuza dolar, arkanızı döner, yaşadığınız şehre dönmek üzere yola çıkarsınız.
Gurbet elde tuttuğunuz takım ekseninde yaşadığınız olayların en keyif verici olanı ise tesadüfen bir tarafdaşınız ile karşılaşmanızdır kuşkusuz. Bu iki şekilde gerçekleşebilir. Birincisi yarı-tesadüfi karşılaşmalar, ikincisi tümüyle tesadüfi karşılaşmalardır. Yarı tesadüfi karşılaşmalarda sizin ya da karşınızdakinin üzerinde Demirsporluluğunuzu belirtecek bir aksesuar (genellikle takım atkınız ve tercihen piyasada satılanlar değil de annenizin o kutsal ellerinin ürünü olanı) bulunur. Takımın renginin mavi-lacivert oluşu bu durumda bir avantajdır çünkü objenin net olarak seçilemediği durumlarda bile bu renklere sahip ürünleri olan tek takım Adana Demirspor olduğundan hata yapma ihtimaliniz yok denecek kadar azalmış olur. Diğer durum tümüyle tesadüfi karşılaşmalardır. Belki yıllar yılı arasanız bile İzmir'de şırdan bulamayacaksınızdır fakat ayaklarınız sizi öyle bir yere götürür, gittiğiniz o yerdeki insanlarla sohbetiniz öyle bir gelişir ki birden bire karşınızdaki insanla aslında ortak bir yanınızın olduğu su yüzüne çıkar. Şırdan yemiş gibi olursunuz. Bu; eşeğin kaybettirilip geri buldurulması örneğine benzer, ama mühim olan o örnekte eşeğini bulan adam gibi sevinçli olmanızı sağlayacak bir durum olmasıdır.
Bir de sorumluluk duygusu vardır ki bu da sizi Demirspor taraftarı ile bulunduğunuz şehirdeki futbolseverler arasında bir köprü konumundaymışsınız gibi hissettirir. Çevrenizdekilerin tanıdığı tek Demirsporlu ya da birkaç Demirsporludan birisinizdir ve malesef takımınız da sizin uzakta olduğunuz yıllarda ulusal ölçekteki başarılardan gittikçe uzaklaşmış, Anadolu'nun diğer şehirlerine pek ulaşamaz olmuştur. Takımınızın bu şehirlerdeki varlığı belli bir yaşın üzerindeki insanların anıları ve skor tahmin oyunlarının kuponlarındaki maçlarınızla sınırlı kalmıştır. Tam bu noktada, bir İzmirlinin kafasındaki Demirspor fotoğrafının en belirgin öğesi siz olmuşsunuzdur istemeden. Fotoğrafın estetik yapısını bozmamaya çalışırsınız.
Kimileri anlamsız bulsa da bir futbol takımını gönülden desteklemek; o kulübün geleceğine dair güzel hayalleri olan insanlar ile bir topluluk oluşturup ortak amaçlar doğrultusunda çabalamak, dayanışma ve kardeşlik ortamı içindeki bireylerden biri olmak, özünde sevgiyle iyi niyet olan ve hissedilmemesi halinin eksiklik olacağını düşündüğüm duygulardır. İnsan yaşamı boyunca etkileşim içinde olduğu yapılar içerisinde zaten bu ve benzeri davranışları sergiler, kulüp taraftarlığında farklı olan işin içine futbolun büyüleyiciliğinin girmiş olmasıdır. Bireyle yakınlık duyduğu kulübün arasındaki kilometrelerin fazlalığı ise sadece sevginin platoniklik derecesinde bir oynama yapar ama bu sevginin özü her koşulda tüm güzelliğiyle korunur.

anavarza1940

Hiç yorum yok: