26.09.2007

Masmavi Şimşeklerden Hükümsüz Umutlar

Masmavi Şimşeklerden Hükümsüz Umutlar



"Şampiyon olacaksın, başka yolu yok bunun" diye bir sezon boyunca dur durak bilmeden haykırarak; armasının, formasının, şehrinin, sevdasının ve davasının peşinden bir gün olsun ayrılmamış olanlara...

Başka yolu da varmış meğer. Acılardan bir türkü düşüveriyormuş adamın yüreğinin orta yerine göz göre göre. Sentetik bir Bursa akşamında... Ve katlanmak da hakikaten boyun borcuymuş. Adam olanlara!

Bir yılın emeği vardı Bursa sokaklarında yürürken omuzlarımızda. Aslında hesabı çok daha önceden kesmemiz gerekirken, yükselme grubunda lider Boluspor'un ardından ikili averajla Kartalspor'un gerisinde bırakmıştık Adana Demirspor'umuzu. Ya da bizler değildik sorumlusu. Bıraktırılmıştık. Ki mantığın söylediği de buydu, fakat olsundu, bunlar unutulsundu. Metin Türel'li dönemimizde Ankara'da oynanan ekstra play-off'larla 1.Lig'e çıkan takım da bizim takımımızdı, Denizli'de altın golle 2.Lig A'ya çıkan da bizim Mavi Şimşekler'imizdi. Dememiz o ki; ekstra play-off'lardaki başarılara aşinaydı arma peşindeki onbinler. Ve hepsi de yıllar önce ağızlarına çalınan birer kaşık balın tadına tekrar bakabilsinler diye düşmüşlerdi yollara, Adana'dan ta Bursa'ya. En büyük sevinçleri şehrinden kilometrelerce uzakta yaşamanın adı Ankara'daki Çanakale Dardanelspor maçında da, Denizli'deki Karşıyaka maçında da mavi-lacivert puntolarla o şehirlerde silinmeyecek birer iz bırakacak şekilde yazılmıştı. Giresunspor maçının bitimiyle de Bursa'da yapılmayı bekleyenler aynen bunlardı.
Ama olmadı...!

Üzüldüm...
Kendimize, verdiklerimize, kursağımızda kalan her ne varsa hepsine... Fakat asıl üzen; hepimizin gözleri önünde sahada acı çeken 11 mavi-lacivert formaya yaşattıklarımızdı. Acı çekti sahadaki o bedensiz formalar. Art arda gelip üzerlerine binen o gollerin ağırlığına mahkum olmayı hak etmiyorlardı! Kutsallarımızdı onlar!
Türk futbolunda marka olmuş her kim varsa, hepsinin dizlerini titretmiş olanlar da o formalardı, 3. ligin tozuna toprağına batmış olmasına rağmen değerinden hiç birşey kaybetmeyenler de. Duruşları bile bir farklıydı onların. Asaletleri kendilerindendi. Belki birkaç kötü örnek daha yaşanmıştı geçmişte fakat herkes şahittir; hiç bu kadar amaçsız taşınmamışlardı sahada o gün o dram yaşanana kadar. "Neden"ler, "Niçin" ler bir yana; olanlar hiçbir zaman olmaması icabedenlerdi. Ama 10 metre öteden şahitlik ediyorduk ki olmaktaydı olması istenmeyen her ne varsa.
Erken yenen ilk gol, zaten ilk golü yemeye alışık bir takım olduğumuzdan çok olumsuz bir etki yaratmadı tribünde ve çok geçmeden golü de attırdık. İlk devre yarım bıraktığımız işin sonunu getirecek, daha önce birçok örneği olduğu gibi maçı tribünlerimizle alacaktık fakat ikinci yarıda art arda gelen 2 gol ile skor bir anda 3-1 olunca tüm sezonun yükü omuzlarımıza çöktü. Anlamsızlaştık...!
Yapacaklarımız vardı, söyleyeceklerimiz vardı, hele ki koyacağımız bir son nokta vardı ki bunun andını içerek yürümüştük bu renklerin peşinden. Koyamadık...!
Normalde bizlerdik 3 farklı geride olsak bile 90 dakika şakakları patlatmaya çalışırcasına bağıran, ama sesimizin kudreti hayallerimizi daha çok sevmiş olacak ki bizle beraber değil, hayallerimizin peşindeydi!
Ardından 4-1, 5-1...
Görmemek isterdim, duymamak isterdim, hissetmemek isterdim ama omuz omuza durduğum tribündaşlarımın yüzlerini gördüm, isyanlarını yüreğimde duydum, orta yerinde olduğumuz adaletsizliği hissettim!
İnanıyorduk ulan bizler...!
O şehre mutluluktan sarhoş olmaya gelmiştik, ötesini geçirmemiştik aklımızdan saniye olsun! Hani çocuk bütün gün babasının eve elinde güzel birşeyle gelmesini bekler de babası eli boş girer ya o kapıdan, buna benzer bir durumdu sanki.
Maç sonunda bir abimin ses tonuyla birlikte yüreğinden çıkardığı tek kelime özetiydi bu kabusun; "olmadı" dedi.
Olmadı...! İnananlar ordusuna inanamamışların elleriyle teslim ettiği bir yadigardı bu acı, bizi daha da olgunlaştıracak olan...

Ve bir dönüş yolu ki, yanlarından hızla geçip gittiğimiz her kilometre taşıyla yüreğimize batan...
Giderken zafere birer kilometre daha yaklaşıldığı fikrini kafalarımıza sokup heyecanın dozunu adım adım arttırmış olan o taşlar, artık geride kalan bir yıl boyunca yüreğimizde yaşarttığımız her umut zerresinin saatler evvel taş kesildiğini işaret eder olmuşlardı. "Adana'nın yolları taştan" ve "Bursa'nın ufak tefek taşları" diyen türkülerindeki taşlar yoksa bunlar mıydı? Yıllarca gönlümüze sıcaklık zerk etmiş olan türkülerin taşları bu kadar soğuk, bu kadar anlayışsız olurlar mıydı?
Otobüste ise tarifi mümkün olmayan bir trans hali... Gözler gecenin karanlığında odaklanabilecek bir nokta ararken otobüs içindeki loş ışık nedeniyle cama vuran eğik kafa silüetleri ile "mutsuzluğun resmi" tasvir edilmekte. Dillerde ayrı ayrı besteler... Yanındaki arkadaşına bile duyurmak istemeden fısıldanmakta. İstisnasız hepsi de en hüzünlü olanlardan. Eve girene kadar yol boyunca kaç kez tekrar ettiğimi bilemediğimiz tezahüratımız gibi;

"Tam 10 yıl oldu taraftarlar Süper Lig'i görmedi ki
Tam 5 yıl oldu şampiyonluk 5 Ocak'a gelmedi ki
Ama yine de bir gün olsun davamızdan dönmedik ki
Sahipsizdik grev yaptık en zor günde yalnız kaldık
Ama yine de bir gün olsun davamızı bırakmadık
Ama yine de bir gün olsun Şimşek'imi bırakmadık...!"

En iyimser ifadeyle 1, ama belki de 10 yılımızı gömdük Bursa'da bir yerlere.
Hükümsüzdür binlercesi de...

anavarza1940

Hiç yorum yok: